İŞGAL ALTINDAKİ FİLİSTİN’DE EMPERYALİZM VE HETEROPATRİARKANIN SUÇ ORTAKLIĞI VAR

On yıllardır Siyonist İsrail devletinin zulmü ve işgali altında bulunan Filistin’de emperyalizm ve heteropatriarkanın suç ortaklığı yüzbinlerce kadın, çocuk ve lubunyayı yaşamdan koparıyor. On binlerce insanın öldüğü, milyonlarca insanın yersiz yurtsuz bırakıldığı emperyalist işgal sürerken Filistinli kadın ve LGBTİQ+’lar hem İşgalci İsrail devletine hem de kendi topraklarındaki heteropatriarkal baskı ve şiddete karşı şanlı bir direnişi sürdürüyor. Tanklara karşı taşlarla verilen bu direniş Orta Doğu’daki tüm kadın ve lubunyalara mücadele feneri tutuyor.

Ulusal sömürge altında yaşayan Filistin halkı bir yandan da cinsel olarak sömürgeleştiriliyor. Siyonizm; Filistinli kadınların yalnızca ülkelerini değil bedenlerini de bir savaş alanı olarak görüyor. Her geçen gün başka bir savaş suçu işleyen işgal devleti tecavüz kültürünü besliyor. Filistin topraklarında kadınlar İsrail askerleri ve yerleşimciler tarafından sistematik olarak cinsel saldırıya uğruyor. Filistinli tutsaklara yönelik tecavüz bir hak olarak görülüyor. Yüzbinlerce kadın ve çocuğun gıdaya ve hijyen ürünlerine erişemediği, sistematik olarak şiddete maruz kaldığı ve hastanelerden mülteci kamplarına atılan bombalarla katledildiği bu savaşın faili İsrail; bunları emperyalist devletlerin desteğiyle, tüm dünyanın gözleri önünde yapıyor.

SİYONİST İSRAİL DEVLETİNİN SAVAŞ POLİTİKALARINDAN BİRİSİ: “PEMBEYLE AKLAMA”

Türkçeye “pembeyle aklama” olarak çevirebileceğimiz “pinkwashing” kavramının bu yazıda kullanılan bağlamını; LGBTİQ+ varoluşlarının özellikle batılı emperyalist devletler tarafından kapitalist sermayeyi, savaşı ve sömürüyü aklamak için bir paravan olarak kullanılması olarak açıklayabiliriz.

İlk tekmenin atıldığı Stonewall’dan bugüne bir cinsel kurtuluş hareketi olarak ortaya çıkan LGBTİQ+ hareketi; kendisini direniş ve mücadeleyle var etti. Heteropatriarkal kapitalist sistemin yarattığı diğer ezilmişlik biçimlerini görmezden gelmeden tümüyle bir sistem karşıtı duruş sergiledi ve sergilemeye devam ediyor. Ancak bugün gelinen noktada emperyalist devletler; doğalında kapitalist aile kurumunun ve patriarkal cinsiyet sisteminin temellerini sarsan LGBTİQ+ varoluşlarını sistemiçileştirmeye ve bu hareketin belli başlı siyasal kazanımlarını kendi sömürgeci çıkarları için istismar etmeye çabalıyor. ABD emperyalizminin “barbar halklara medeniyet götürme” retoriği üzerine kurduğu aydınlanmacı, tepeden inmeci, ırkçı ve sömürgeci savaş politikaları; Orta Doğu’da kadın ve LGBTİQ+ haklarını savunan bir “medeniyet odağı” olarak tanıtılan İsrail devletinin politikalarında kendisini gösteriyor.

Siyonist İsrail Devleti; Filistin toprakları üzerindeki haksız mevcudiyetini meşrulaştırmak için bölgede yaşanan savaşın “barbarlığa karşı medeniyet savaşı olduğu” propagandasına başvuruyor. Filistin halkını canları diğer insanlardan daha kıymetsiz ve medeniyet götürülmesi gereken bir insan topluluğu olarak gören ırkçı apartheid rejimi; İsrail’de kadın ve LGBTİQ+ haklarının gözetildiği savıyla işgal ve soykırımını varoluşlarımız üzerinden aklamak istiyor. Buna karşın dünyanın dört bir yanında feministler ve lubunyalar emperyalist politikalara; savaşa, yoksulluğa, işgale ve soykırıma karşı Filistin halkının haklı mücadelesinin yanında durmaya, işgalin heteropatriyarkal kodlarını teşhir etmeye devam ediyor.

FİLİSTİN MESELESİ AYNI ZAMANDA KUİR FEMİNİST BİR MESELEDİR

İsrail başbakanı Netenyahu, geçtiğimiz günlerde ABD Ulusal Kongresi’nde yaptığı bir konuşmada Filistin direnişini destekleyen LGBTİQ+’ları KFC’yi savunan tavuklara benzetti. “Kendi katillerini savunanlar” imasıyla lubunyaları makbul bir kalıba sokmak isteyip hedef gösteren bu karşı propaganda örneği hem siyonistler, hem faşistler hem de LGBTİQ+ hareketinin belli liberal çevreleri tarafından sıklıkla dile getiriliyor. Bu tutum lubunyaların politik özneliklerini yok saymakla kalmayıp lubunyaların sırf cinsel kimliklerinden dolayı halihazırda yaşanan bir soykırıma karşı durmasını dahi engelleyecek kadar ayrımcı, LGBTİQ+fobik bir tutumdur. Yine de lubunyalar dünyanın her yerinde emperyalizmin ikiyüzlü pembeyle aklama politikalarına rağmen amasız fakatsız soykırıma karşı durmaya devam ediyor.

Filistin meselesi aynı zamanda kuir feminist bir meseledir diyoruz çünkü bizler; kesişimsel mücadeleyi kendisine görev bilen üniversiteli kuir feministler olarak İstanbul Sözleşmesi’nden çıkanlarla Gazze’de hastaneleri bombalayanların, Bornova Sokak’ta translara saldıranlarla Wan’da halkların iradesini gasp eden egemenlerin aynı yerden; emperyalist, kapitalist, cisheteronormatif ve patriarkal sistemden kök saldığını biliyoruz. İsrail’le işbirliğini sürdüren saray faşizmi, emperyalizmin pembeyle aklama politikaları, kadın ve lgbtiq+ düşmanı saldırılar şurada dursun; kuir feminist öfkemiz taşıyor, sıçrıyor, kabında duramıyor. Kampüslerden meydanlara sözümüzle, eylemimizle tarihin onurlu saflarında bulunmaya, direnen Orta Doğu halklarının yanında olmaya devam edeceğiz.

Ve biliyoruz; Leyla’nın ülkesinde portakal çiçekleri özgür açacak elbet…